Monday

Amerikalılar Over Drive ile İstanbul'a üzüldü



İstanbul'a şehir trafiğiyle bir bakış: Over Drive

Gelecek ay İstanbul Film Festivali'nde Türkiye'de görücüye çıkacak "Over Drive: İstanbul in the New Millenium" kısa belgeselini ilk önce izleyen Washingtonlular, dünyanın en kalabalık beş kentinden birisi olan İstanbul'un geleceğinden endişeye kapıldı. İstanbul'un ulaşım sorunlarını imparatorluklara başkentlik yapmış tarihiyle birlikte anlatan kısa belgesel, 3'ncü boğaz köprüsünü de Sultanbeyli'den hayat kesintileriyle eleştiriyor.

Washington Çevresel Film Festivali (DC Environmental Film Fesrival) kapsamında, İstanbul'un 13 milyon civarındaki nüfusuyla kronikleşen trafik sorununu insan öyküleri üzerinden anlatan Over Drive filmi gösterildi. Washington'de Dünya Araştırmalar Enstitüsü (WRI) merkezinde gerçekleşen gösterimlerde, kısa filmin yönetmeni Aslıhan Ünaldı ile WRI bünyesindeki 'uzun soluklu ulaşım' odaklı bir merkez olan EMBARQ Türkiye Direktörü Sibel Bulay da yer aldı.
EMBARQ sponsorluğunda İstanbul'un her gün 600 araç ile daha artan trafiği anlatan belgeselde, tarihi yarımada bölgesinden çok uzaklarda adı İstanbul olan ama kent yaşamıyla ilgisi olmayan yerleşimler perdeye yansıdı. Mimar ve kent plancısı Doğan Kuban, Boğaziçi Üniversitesi'nden Edhem Eldem, İlhan Tekeli, Ömer Madra, Haluk Gerçek ve Jonh Freely gibi isimlerle söyleşilerle hazırlanmış filmde, Sultanbeyli bölgesinde TEM Otoyolu kıyısındaki hayatlara da ayna tutuluyor. Özellikle "İstanbullu" olan ancak İstanbul'a iki saatte bir otobüs olanağına sahip mahalleli genç kızlar ile Beyoğlu'nda fasıl gecesi masasındaki gençler tarafından yapılan yorumlar ilgi çekiyor. Gecekonduda yaşayan genç, türbanlı genç kız uyarıyor: "Sakın İstanbul'a göç etmeyin" diye ama öte yandan ailesiyle Diyarbakır'dan göç etmiş bir Kürt genci ise acıyla itiraf ediyor: "Ben buralarda okuyamadım. Diyarbakır'da kalsaydım başka olurdu belki. Ama benim çocuklarım da burada büyüyecekler ve malesef benim gibi olacaklar."

Belgesel boyunca aralarında baba mesleği taksi sürücülüğü yapan kişi de dahil ortak eleştiri konusu, İstanbul'un insanlar için değil arabalar için planlaması.

Washington'da Çevresel Film Festivali kapsamında iki gösterimde de salonu doldurmayı başaran belgesel, sadece kapitalizmin değil artık plansız kentleşme ve sanayileşme tarafından yaratılan tabloya karşı tepkinin de küreselleştiğini ortaya koydu. Filme sponsorluk sağlayan Sibel Bulay, EMBARQ olarak Marmaray projesi gibi toplu taşımacılığa yönelik projeleri desteklediklerini belirterek, İstanbul'un olumsuz gelişiminin küresel ısınma gibi sonuçları olduğunu vurguladı.

T24'ün sorularını yanıtlayan yönetmen Aslıhan Ünaldı ise, "Bu belgesel için iki yıldır üzerinde çalıştım. 70 saatlik çekim yaptım. Montaj sonrasında 1 saate indirdim ve ortaya izlediğiniz İstanbul hikayesi çıktı" dedi. Ünaldı, belgeseli Türkiye'deki seyirciyle gelecek ay İstanbul Film Festivali'nde buluşturacaklarını da kaydetti.

No, no...

Bu arada Over Drive izleyicileri arasında birkaç Türk dışındaki kitle, Amerikalılardan oluşuyordu. Dolayısıyla "Acaba Amerikalılar bizim İstanbul'a yaptıklarımız konusunda ne düşünüyor?" sorusuna yanıt bulunmak da mümkün oldu. Aralarında İstanbul'a yıllar önce gitmiş, çoğunluğu orta yaş üstü ve Türkiye hayranı olan izleyici grubu, filmi izlerken orman alanları yok edilerek yapılmış inşaat görüntülerinde adeta dehşete kapıldı. Bazıları, suratlarını ekşiterek tepkisini gösterirken, salonda bir ara "No...(hayır)" gibi bir ses duyulur oldu. Bir sahnede Sultanbeyli'den Avrupa Yakası'ndaki iş yerine 6 saalik yolculukla gidildiğini öğrenen Amerikalılardan "Vavv" tepkisi geldi. Gösterim sonrasındaki sohbette pekçok Washingtonlu, en yoğun trafik saaatlerinde 1-1,5 saat harcadıklarına neredeyse şükrediyordu. Böylece Amerikalılar, Washington sokaklarını süsleyen Türk Hava Yolları'nın (THY) reklam ilanlarındaki romantik İstanbul manzarasından çok başka bir İstanbul ile tanışarak salondan ayrıldı.

Over Drive filmine ilişkin ayrıntılı bilgi ise, www.overdrivethefilm.com adresinde...

Tuesday

Monocle Dergisi: Erdoğan'ın Atatürk'ü gölgelemesi olası değil



Küresel iş dünyasındaki yönetici sınıf yaşam tarzını takip eden Monocle Dergisi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 18 Ocak 2011 tarihinde resmen markalaştığını da atlamadı. Monocle, Erdoğan markasını okuyucularına duyururken, üst düzeyde popüler olmaya devam Başbakan'ın Atatürk'ü gölgede bırakması şeklindeki beklentiler içinse "pek olası değil" yorumunda bulunuyor.

Monocle Dergisi'nin Erdoğan markası değerlendirmesini okuyunca elbette ABD'de her köşe başında rastlanan Başkan Barack Obama markası akla geliyor. Açıkçası benim favorim, hafifçe dokunduğunuzda başını öne - arkaya doğru "evet-hayır" der gibi sallayan Obama bebeği... Yalnız Başkan Obama, Başbakan Erdoğan gibi piyasayı koklayamamış ki kendi adı, imzası ya da görüntüsünden marka geliri elde etmeyi planlayamamış. Başkanlık kampanyasındaki mavi-beyaz-kırmızı renklerindeki "O" harfi biçimindeki sembol, "tescilli marka" ancak "Yes, we can..." sloganı ya da Obama'ya ilişkin diğer hiçbir ürünün maddi kazancı Başkan'a yaramıyor. Obama bebeğini kaldırdığımda olduğu gibi neredeyse her türlü piyasa ürününde "Made in China (Çin malı)" ifadesi bulunuyor. Kısacası piyasadaki Obama markasından Çin'de üretim yaptıranlar kazanıyor gibi görünüyor.

Türkiye'de ise Başbakan Erdoğan'ın, "RTE" markası yaratması elbette Çin'de üzüntüye neden olmuştur ancak Monocle Dergisi, bu haberi ticari bakımdan herhangi bir patent hakkı koruması altında olmadığını belirttiği Atatürk markasıyla kıyaslayarak ele alıyor. Monocle, Erdoğan'ın ticari ürünlerle ilgili tedbir aldırdığı "RTE" imzasının aksine Atatürk'ün iphone kılıflarından anahtarlıklara görüntüsü ya da imzasıyla yer almaya devam ettiğini belirtiyor. "Marka ustaları" başlıklı haberde, Erdoğan'ın bu yılki seçimlerde de üst derecede popüleriteye sahip olmayı sürdüreceği ifade ediliyor. Erdoğan'ın üçüncü dönem hükümet olmayı hedeflediği belirtiliyor. Dergide, bu seçim sürecindeki "Erdoğan'ın politikada veya ticari piyasada Atatürk'ü gölgede bırakması" şekindeki yorum ve değerlendirmeleri işaret edilerek, "pek olası değil" ifadesini kullanıyor.

Özetle, Monocle Dergisi'nin, Erdoğan'ın 854 üründe ticari haklarını yasal garanti altına aldığı süreci ilginç bir şekilde Atatürk ile ilgili bir rekabet gibi vermesi dikkat çekiyor. Son olarak Washington'dan not düşelim ki ABD'de Obama, ülkeyi kuran isimlerden ilk başkan George Washington ile böyle "politik ya da ticari bakımdan gölgelemek" gibi ifadelerle kıyaslanmıyor.

Friday

ABD'de sokaktaki gündem maddesi: Ipad2



Amerika güne Japonya'daki depremin sarsıntısıyla uyandı ancak Kaliforniya ve Hawai eyaletlerini yakından ilgilendiren dev dalgalara neden olan insani gündeme rağmen tüketim ülkesinde başka bir gündem maddesi tartışılıyordu. Japonya'nın yıkılışı ana gündem maddesini oluştururken, ABD'nin Süperman filmine de konu olan fay hattı üstünde yaşayan Kalifroniya eyaleti ise korku dolu anlar yaşıyor ancak "sokaktaki Amerikalı" ne yapıyor?: Elbette Ipad2 kuyruğunda bekliyor.

ABD'de CNN ekranındaki gündem ile sokak gündemi arasındaki farkı başkent olduğu için kent yaşamı bakımından her zaman New York gölgesinde kalan Washington'da dahi gözlemlemek mümkün oluyor. Mısır, Libya ve Ürdün derken Kuzey Afrika ve Orta Doğu'da siyasi değişim rüzgarının ne yöne doğru eseceği Washington'daki tüm kulisleri meşgul ederken, kitapçılarda "okuyucu tercihi" köşesinde, İngiltere'de Prens William'ın düğün hazırlıklarıyla ilgili magazin dergileri birinciliği koruyor.

Bugün ise Washington'un ana gündem maddesi Japonya oldu. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, atom bombasıyla geçmişte yıktıkları Japonya için "sarsılmaz dost ve müttefik" diyerek 8.9'luk deprem felaketi karşısında her türlü yardımı yapacaklarını açıkladı. ABD'nin ulusal acil durum yönetimi ajansı ilgili bütün bilim adamlarıyla Japonya'daki derpremin yarattığı dev dalgaların yönünü ve ne derece yıkıcı olacağını dakika dakika hesaplayarak medyaya duyuruyor. Pasifik Okyanusu'nda tüm insanlık sarsılırken, Washington'da bir grup Amerikalı ise başka bir gündemi takip ediyor.




Bugün Türkiye saatiyle gece 02.00'de Ipad2, Washington'daki Apple mağazalarında satışa çıkıyor. Iphone'un ilk piyasaya çıktığı günkü kuyruk ile kıyaslandığında oldukça "küçük" olmasına karşın alışveriş merkezinde yine de metrelerce uzayan bir sırada bekleşen insanlar dikkat çekiyor. Mesela, bu kuyrukta yaklaşık dört saattir beklediğini söyleyen bir Amerikalı, "Neden Ipad2 alacaksınız?" soruma karşılık "Her an dünyayı takip edebimek için..." yanıtını veriyor. Apple mağazasındaki görevlilerden birisi ise, "İlk haftalarda yoğun talepten dolayı insanlara ürünlerini hemen teslim edemiyoruz ve bekleme listesi yapıyoruz ama bugünkü kuyruktaki insanlar gibi pekçok insan ürünü çıktığı gibi kullanmak istiyor" diyor. Iphone'a kıyasla Ipad2'ye az ilgi olduğunu da kaydediyor.

"İnsanlık alemi işte... Japonya'da 88 bini aşkın kayıp insanın yakınları belki de şu dakikalarda "ölüm haberi korkusu" ile beklerken, ABD'de bir grup insan ise Ipad2 bekliyor.