Thursday

Houdini’yi “graphic novel” ile keşfetmek…




Geçtiğimiz yıllarda kaybettiğim ananem Ayşe Hanım, Bursa’daki çocukluk yıllarımda TRT’ye izleyen diğer yaşıtlarım gibi Japon kâğıt katlama sanatı “Origami” denemelerimi takdir ederdi. Ben kuğu yapmaya çalıştığım sıralarda, Ayşe Hanım kendi gençliğinde hayranlıkla izlediği Zati Sungur’a sözü getirirdi. Rahmetli Sungur’un gösterilerinden bahsederken, O’nun Bursalı oluşundan da ayrıca gurur duyardı. Zati Sungur’un yaptıklarını yapan çıkmayacağını söyleyen Ayşe Hanım, yıllar sonra David Copperfield için dahi “yabancı Zati Sungur” yorumunda bulunmuştu.

Beni büyüten Ayşe Hanım’dan etkilenerek TRT ekranında sıkça boy gösteren Sermet Erkin’i de izleyen ben, hiçbir zaman sihirbazlık denemesinde bulunmasam da hep “işin sırrı nerede” kısmına takıldım. Her cinayet öyküsünde de mutlaka katili ele verecek bir ipucu bulunduğuna inandığım için sihirbazlık gösterilerini de benzer şekilde izledim.



Zati Sungur’u dinleyerek geçen yıllar içinde ne zaman birileri imkânsıza yakın işlere imza atsa ki o günlerde Che Guevara ile tanışmamıştım “Houdini gibi” denildiğini işitirdim. “Kimdi Houdini?” sorusuna aldığım ilk yanıt ananemden “Zati Bey’den önce yaşamış büyük sihirbaz” olmuştu. Sonrasında da kulak dolgunluğu ile ansiklopedi maddesi bilgiler zihnimde kalmıştı. Ancak Houdini’nin öyküsünü anlayabilmek için Berlin serisine hayran olduğum Jason Lutes’in çalışmasını okumam gerekiyormuş.

“Graphic novel (çizgi roman)” yazarı Jason Lutes’in bütün eserlerini okuma kararım nedeniyle (Serdar Turgut’un kulakları çınlasın ki tek ‘dipsomani’ hastası o değil) Barnes&Noble Georgetown Şubesi’ne bir liste hazırladım. Listemden “Houdini: The Handcuff King” başlıklı kitabın kitapçıya ulaştığına ilişkin e-posta gelir gelmez kendimi Georgetown’a attım. Kasadan kitabı satın aldıktan sonra ikinci kattaki kafede her zamanki gibi aydınlık bir masaya yerleştim.

Kitabı tabiri caizse bir solukta okudum. Arka bölümde Houdini’nin hayatıyla ilgili notları okurken, sayfaları geri çevirerek çizimlere ve hikâyeye yeniden baktım. Houdini hakkında hazırlanmış çizgi roman, Jason Lutes’in Nick Bertozzi ile ortak çalışması. 83 sayfalık olan roman, çizgilerle Houdini’nin Boston’daki Harvard Köprüsü’nden elleri kelepçeli olarak suya atlayış öyküsünü ele alıyor. Ancak 1 dakika 19 saniye gibi inanılması zor bir zaman dilimi içinde kelepçeli ellerini suyun altında açarak bir “mucize” sergileyen Houdini’nin tüm hayatına ilişkin ipuçları bu öykü içinde anlatılıyor. Hayata gözlerini Enrich Weiss adıyla Macaristan’da açan ve sonra Harry Houdini adını alan “Kelepçe Kralı”nın, Yahudi kimliğinden öte O’nun hırslı ve rekabetçi yapısı nedeniyle Amerikalı kimliğini benimsediği özetleniyor. Bunun yanında gazetecilere her zaman tek kurtulmak istemediği kelepçe olarak parmağındaki alyansını gösteren Houdini’nin, eşi Bess ile ilişkisi hakkında da Amerikan basınında hep tartışılmış “gizli yardımcı” gibi iddialar konusunda fikir veriliyor. Berlin serisi gibi bu çizgi roman da insandaki okuma hevesini artırıyor. Ve en önemlisi Lutes'in diğer öyküsünü telaşla beklememe neden oluyor.



Son not olarak eklemeliyim ki kadın çizer-yazar Gabrielle Bell’in, “Cecil and Jordan in New York” çizgi öykülerini de okudum. Ancak Bell’in çalışması, New York’un metropolitan hayatında sandalyeye dönüşen Cecil öyküsü dışında beklentilerimi karşılamadı. Adı dolayısıyla New York’u da anlatmasını beklediğim öyküler, kadın-erkek ilişkilerini odaklanmıştı. Elbette çizgi öyküler olması nedeniyle bu kitap da kendini bir solukta okuttu ama maalesef etkilemedi.

1 comment:

  1. Yıldızcığım çocukluğumu hatırladım yazını okurken, teşekkür ederim... İyi ki varsın? ve seni çok özledim...

    ReplyDelete